22 Mayıs 2014 Perşembe

DİRENEN İŞÇİLER SOMA'YI ANLATTI


Greif, Kumport, Karşı, Kazova, Feniş direnişçilerinin oluşturduğu Direnen İşçilerin Dayanışma Platformu bir basın toplantısı düzenleyerek Soma katliamı üzerine görüşlerini aktardı.


Kumport işçilerinden Aslan Seyrek, Soma katliamında taşeronluk sisteminin rolüne dikkat çekti. Seyrek, “Soma’da yaşanan olayda bir kez daha gördük ki taşeron öldürür. Taşeronluk bir çalışma sistemi değil, aksine işçilerin birliğini bozmak ve işverenlerin daha az işçi ile daha çok iş yapmalarını, işçi hayatını hiçe sayarak daha çok kar elde etmelerini sağlayan bir uygulamadır. Biz, işyerimiz Kumport Limanı’nda taşeronluk sistemi başladıktan sonra 2 arkadaşımızı kaybettik, onlarca arkadaşımız sakat kaldı. Şimdi parlamentoya yeni taşeron yasası getirilmek isteniyor. Oysaki yapılması gereken, iş cinayetlerinin önüne geçmek için taşeronluk uygulamasının lağvedilmesidir” ifadelerini kullandı.   

SENDİKALAR DA SORUMLU
Greif direnişçilerinden Engin Yılgın ise Soma katliamında sendikanın sorumluluklarını yerine getirmemesine dikkat çekti. Yılgın, “Soma’da işçilerden aldığımız bilgilere göre, madende örgütlü Maden-İş’in yöneticilerinin bizzat işveren tarafından seçildiğini ve aynı zamanda şirketin yöneticileri olduğunu öğrendik. Greif’ta kendi sürecimizde de tanık olduğumuz gibi sendikaların birer işletme gibi yönetildiğini iyi biliyoruz. Bundan dolayı işyerlerinde iş güvenliği tedbirlerinin alınması, işçilerin insanca çalışma ve yaşama koşullarına kavuşması mücadelesi verilmiyor. Sarı sendikaların yöneticileri koltuklarını koruma faaliyetleri dışında hiçbir şey yapmıyor. Bu da tıpkı Soma’daki gibi işverenlerin kuralsız çalışma, yoğun emek sömürüsü olan taşeronluk uygulamasını başı ağrımadan rahatlıkla uygulamasına neden oluyor. İşçilerin insanca çalışma ve yaşama koşulları için mücadele görevini yerine getirmeyen sendikalar da iş cinayetlerinin sorumluları arasındadır. Bu da işçilerin öz örgütlülükleri olan sendikaların işçiler tarafından değil de işçi sınıfından kopuk sendika ağaları tarafından yönetilmesinden kaynaklanıyor. İşte Greif işçilerinin mücadelesi, sendikalara çöreklenmiş sendika ağalarına karşı, sendikaların tekrar işçilerin örgütü olmasını sağlamak; söz, karar ve yetkinin işçilerde olduğu sendikaları var etmek içindir ’’ dedi. 

MEDYA HERŞEYİ GÖSTERMEDİ
Karşı Direniş’ten Sami Menteş ve Burak Öz ise katliamın yaşandığı maden ocağı ve ilçe merkezinde gazetecilere yapılan baskılar ve gazetecilerin tutumları konusunda gözlemlerini aktardı:
“Katliamın ertesi günü Soma’ya ulaştık.  İlçe merkezi ve maden ocağı adeta polis işgali altındaydı. Maden ocağında sivil polisler ailelerin ve kurtarma çalışmasında yer alanların etrafından ayrılmıyordu, yine de ocağın başına kadar gidip ailelerle konuşabildik; bu nedenle polis tarafından takibe alınmışız. Ocağa ulaştığımız sırada rahatlıkla konuşan işçilerin daha sonra tehdit edilmeye başlandığını öğrendik. Bir ailenin ‘Konuşursam kendimi tutamam, cenazemi vermezler’ demesi içimizi sızlattı. Basına konuşanların arkadaşları tarafından uyarıldığına, bir telefon aldıktan sonra birden konuşmasını değiştirdiğine defalarca şahit olduk.  Bu arada gazetemize telefonla haber geçerken birimiz (Burak Öz) kısa süreli gözaltına alındı. Gazetecilerin işi zordu ama yandaş medyada çalışanlar hakikaten utanç vericiydi. Hepsi gerçeği görmesine; işçilerin, ailelerin, kurtarma ekiplerinin, hatta jandarma erlerinin söylemesine karşın madenden çıkan cansız işçi sayısını yayımlamadılar. Televizyonlar göstermedi ama ana haber bültenini sunan ünlü bir sunucuya bu nedenle aileler büyük tepki gösterdi, kafasına su şişeleri atıldı. Öyle şeyler görüyorduk ki, örneğin TGRT muhabirinin canlı yayın sırasında arkasından 6 cenaze geçmesine ve yarım saat içerisinde onlarca cenaze çıkmasına karşın ‘Son 1 saatte 5 cenaze çıkarıldı’ demesi hakikaten tepki gösterilmeyecek gibi değildi. Açıkça konuşan madencilerin de Star ve CNN Türk tarafından canlı yayın kesilerek susturulduğunu gözlemledik. Bu yüzden kurtarma çalışmalarına katılan bir kişi sinir krizi geçirdi. Polisler şehir merkezinde de basına karşı halkı kışkırtıyordu. Çantayla gezen birkaç arkadaşa saldırdıklarını gördük. Yandaş basın bunları görmediği gibi, Soma halkının gerçekleştirdiği eylemleri dışardan gelenler yapıyormuş gibi gösterdi. Bu arada, maden ocağından Enerji Bakanı’nın facianın ertesi günü işçi ve işçi aileleri tarafından kovulması yayımlanmadığı gibi, Soma’ya destek için gelen kurtarma çalışmalarına gönüllü katılan üniversite öğrencilerinin kentten çıkarılması da gösterilmedi.”
























































20 Mayıs 2014 Salı

‘Hızlandırılmış’ iş güvenliği




Yüzlerce madenci, Soma Kömür A.Ş.’ye ait Işıklar ve Ata ocaklarında Haziran ayında işe başlayacak. Facianın ardından göstermelik iş güvenliği tedbirleri alındığını belirten işçiler, denetim yapılmasını istedi
 

KARŞI DİRENİŞ- ÖZEL


Manisa’nın Soma ilçesinde 7 gün önce meydana gelen maden faciasındaki ihmal skandallarına her geçen gün yenisi eklenirken, Soma Holding’e dair iddiaların da arkası kesilmiyor.  Acının düştüğü köyde bulunan Işıklar ve Ata adlı diğer iki maden ocağını dün faaliyete geçirme kararı alan, ancak konunun basında yer almasının ardından işbaşı tarihini Haziran aynı erteleyen şirket yetkilileri, bu kez de göstermelik tedbirlere başladı. İşbaşı tarihine 10 gün kala ‘hızlandırılmış’ iş güvenliği tedbirleri alınması yüzlerce arkadaşını kaybetmiş madencilerin tepkisine neden oldu.


İKTİDAR KORKUSU

Soma Kömür A.Ş’ye ait Işıklar Bacası ocağında çalışan ve AKP iktidarının kendisiyle uğraşacağı korkusuyla ismini gizli tutan bir madenci, facianın meydana geldiği ocaktaki kurtarma çalışmalarına katılmalarına rağmen dün yeraltına inmeye çağırıldıklarını söyledi. İşbaşı yapmak için dün madene gittiklerini ifade eden işçi, bu durumun gazetelerde yer alması nedeniyle Haziran ayına kadar ücretli izine çıkarıldıklarını öğrendiklerini belirtti.



‘İŞ GÜVENLİĞİ YOK’

Karşı Direniş’e özel açıklamalarda bulunan işçi, çalıştığı ocağa gittiğinde şirketin makyaj niteliğinde düzenlemelere başladığına tanıklık ettiğini kaydetti. “Facianın yaşandığı ocakla benim çalıştığım Işıklar Bacası’nın koşulları aynı” diyen madenci, sözlerine şöyle devam etti: “İş güvenliği yok. Ata Bacası’nda durum daha kötü.  Şirket yöneticilerinin ‘Eynez’de ihmal yok’ demeleri aldatmaca. Eynez’de her şey yandı. İhmali görmeleri için gelsinler, makyaj niteliğinde düzenlemeler yapılmadan önce bizim çalıştığımız bacaları görsünler.”  Çalışma Bakanlığı İş Güvenliği Müfettişleri’nin iş işten geçmeden Işıklar ve Ata bacalarında denetim yapması gerektiğini kaydeden işçi,  “Çünkü şirket kusurlarını örtmek için makyaj niteliğinde iş güvenliği tedbirleri alıyor” dedi.



‘BACALAR YANMAYA DAYANIKSIZ’

Işıklar Bacası’nda elektrik panolarının yanmaya dayanıksız olduğunu da iddia eden madenci, derhal tedbir alınmasını istedi. Yasalara aykırı ‘ekip başı’ sisteminin Işıklar ve Ata ocaklarında da uygulandığını ifade madenci, Işıklar’da çalışan yaklaşık bin 500 işçinin büyük kısmının bu uygulamaya tabii olduğunu kaydetti.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

Soma'daki çatlak ocakta yarın işbaşı!


İnsan boyunda çatlakların meydana geldiği Işıklar ve Ata adlı ocaklarda yarın işbaşı yapılacağını öğrenen işçiler, "Ölüme gitmeyeceğiz" diye isyan etti.

KARŞI DİRENİŞ ÖZEL

Soma Holding’in Işıklar ve Ata ocağında yarın üretime başlanacağını haber alan madenciler isyan etti. Karşı Direniş’e konuşan madenciler, facianın meydana geldiği ocakla, Işıklar ve Ata ocaklarının çalışma şartlarının ve iş güvenliği riskinin aynı olduğunu belirtti. Madenciler, ölüme gönderilmeye çalıştıklarını söyleyerek isyan etti. 

MADENCİLER ÖLÜME GİTMEK İSTEMİYOR

Facianın olduğu Eynez Köyü'ndeki ocakta kurtarma çalışmalarına da katılan ve psikolojilerinin bozulduğunu söyleyen işçiler, yeraltında iş güvenlikleri sağlanana kadar çalışmak istemediklerini kaydetti.
Diğer yandan Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın bizzat çalışma iznini onayladığı Işıklar ocağının çalışma sahasında insan büyüklüğünde yarıklar oluştuğu, bu nedenle uzmanların heyelan ve göçük beklediği öğrenildi. İşçiler de faciayı burada beklediklerine dair gazetelere röportaj vermişti. 
Soma’daki çalışmalarını sürdüren Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar ise iş güvenliği nedeniyle tedirgin olan işçilerin kendileriyle iletişime geçtiğini ve hukuki yardımda bulunduğunu duyurdu.

16 Mayıs 2014 Cuma

‘Eksiksiz’ katliam




Karşı Direniş,  Soma katliamının onay belgesine ulaştı. Patlamanın yaşandığı gün 1. vardiya çıkışında tahkikat defterine “Ana yollar, hazırlık bacaları ve üretim panelleri kontrol edildi, eksiklik görülmedi” yazıldığı ortaya çıktı



Sami MENTEŞ – Burak ÖZ (KarşıDireniş)

Manisa’nın Soma ilçesinde 5 gün önce meydana gelen maden faciasındaki ihmal skandallarına bir yenisi daha eklendi. Hükümetin ve Soma Kömür A.Ş  yetkililerin ‘iş güvenliğinin alındığı’ söylemine ragmen, KarşıDireniş’in ulaştığı bir belge, katliama nasıl davetiye çıkarıldığını gözler önüne serdi.

MADENDEKİ ÖLÜM BELGESİ
Yüzlerce işçiye mezar olan madene giren Karşı Direniş ekibi, işçilerin özel eşyalarını ve kimliklerini bıraktığı giriş alanını fotoğrafladı.  Her gün, vardiya çıkışı kayıt tutulan tahkikat defterinde yazanlar ise, faicaya göz yumulduğunu kanıtladı.
Yaklaşık 6 bin işçinin çalıştığı ve 24 saatin 3 vardiyaya bölündüğü madende, patlama günü 1. Vardiyanın ‘kontrolü’ için yazılanlar, aymazlığı gözler önüne serdi.

HER ŞEY TAMAMMIŞ
Mühürlü ve imzalı maden tahkikat defterine patlama günü şu not düşülmüş:
“Vardiya 1... Ana yollar, hazırlık bacaları ve üretim panelleri kontrol edildi. Tahkikatta herhangi bir eksiklik görülmedi. 13.05.2014 Serdar Güneş”

‘MADENDE HER ŞEY GÖSTERMELİK’ 
Katliama davetiye çıkartıldığının tek kanıtı söz konusu tahkikat defteri de değil.
Faciadan yaralı olarak kurutulan işçiler, Karşı Direniş’e yaptığı açıklamada madendeki tüm denetlemelerin göstermelik olduğuna dikkat çekti. İşçiler, “Denetleme yapılmadan bir hafta öncesinde haber geliyordu. Tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra denetlemeden geçiyorduk. Şirket madende iş güvenliği önlemlerini almadı” dedi.




15 Mayıs 2014 Perşembe

Soma’da sistematik kışkırtma ve oyunu bozan dayanışma


Sosyal medyadaki kirlilik ve ‘yanlış anlaşılmalar’ nedeniyle işçi katliamıyla acının başkentine dönen Soma’da dün yaşanan gerilime dair bir toparlama yapmak ihtiyacı duyuyoruz.
Soma'ya vardığımız ilk an itibariyle bizden önce şehre gelenler tarafından Soma halkının içinde bulunduğu ruh hali konusunda net bir biçimde hepimiz uyarıldık. Bu uyarının gerekliliğini anlamamak mümkün değildi. Zira kente adım attığımız an itibariyle 5 dakika arayla verilen salalar, cami anonsları bir ölüm kentine adım atıldığı gerçeğini tokat gibi çarpıyordu insanın suratına. Sokaktaki bütün yüzler kaygılıydı, her adımda bir cenaze evine rastlamak mümkündü. Kısacası sinirlerin fazlaca gergin olduğu bir kentteydik.
Kente gelmeden önce planımız derhal kazanın gerçekleştiği madene giderek, bizden daha önce kente gelmiş muhabir arkadaşımız Burak Öz ile buluşarak arama ve kurtarma çalışmalarını beraberce takip etmekti. Ancak bu mümkün olmadı. Abdullah Gül'ün ziyareti nedeniyle yolların kapatılması nedeniyle uzunca bir süre madene erişmemiz mümkün olmadı.

SOMA’NIN RUH HALİ
Saat 15.00 sonrası yollardaki engellerin kalkması üzerine önce toplu mezarların bulunduğu Belediye Mezarlığı'na, ardından madenin kurulu olduğu alanı ziyaret ettik. Toplu mezara gittiğimizde sabah bizlere yapılan uyarıların haklılığı ile karşılaştık. Bir yanda hükümete ve yetkililere tepkilerini sert sözlerle ifade eden cenaze yakınları, diğer yanda ise bu acılı insanlara tepki gösteren ve ısrarla "siyaset yapmayın", "bağırmak bir şeye yaramaz" cümlelerini kuranlar vardı.

MADEN BÖLGESİNİN FARKI
Maden bölgesine gittiğimizde ise bize ilk aktarılan gün boyu bu bölgede madendeki yakınlarını bekleyenlere "dışarıdan gelenlere bilgi vermemeleri", "dışarıdan gelenlerin ortalığı kışkırtmak için geldikleri" yönünde uyarı ve telkinlerde bulunulduğu oldu. Gerçekten maden bölgesindeki insanlarla konuşmak, kentteki insanlarla konuşmakla kıyaslandığında daha zor oldu. Bu bölgeye ilişkin gözlem ve değerlendirmelerimizi daha sonra aktarmak üzere bir kenara bırakıyoruz.

İLK SİNYAL: İKİ DARP
Saat 20.30 gibi maden bölgesini terk ederek tekrar kent merkezine döndük. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) üyesi avukatlar ve diğer desteğe gelenlerle buluşma yerimiz olan Soma Öğretmenevi'ne geçtik. Burada kalacak yer planlaması ile ilgilenirken, öğretmenevinin dışında, sokakta, şehir dışından geldiği sırt çantalarından anlaşılan iki kişinin darp edildiğini öğrendik. Dikkatli olmak, dışarıda yalnız başına dolaşmadan kalınacak yerlere gidilmesini organize etmek gibi konularda birbirimize telkinlerde bulunurken, bulunduğumuz öğretmenevinin bahçesinde önce bir grup genç tarafından dikkatli olmamız ve saldırıya uğrayabileceğimiz söylendi, sonra öbek öbek insanların toplanmaya başladığını fark ettik.

TEHLİKE TIRMANDIRILDI
Topluca, bahçenin tam ortasında kümelenmiş bir biçimde oturmaya başladık. İlk anda toplananların bizimle bir ilgisi olup olmadığını anlayamadık ancak daha sonra taciz eden tavırların açığa çıkması, hatta bir arada oturduğumuz insanların yanlarına gelinerek "Siz gidin en iyisi. Yarın daha vahim olacak" şeklinde tehditkar cümleler kurulması üzerine bu birikmelerin doğrudan bizleri hedef aldığını anlamış olduk. Çok geçmeden öğretmenevinin kapısında da bir kalabalığın birikmeye başladığı haberi geldi. İçerideki sayı da artıyordu.

‘KONTROL ALTINDAKİ’ GERİLİM
Tedirgin edici bu tablonun duyulması ile birlikte elbette bir bilgi kirliliği de oluştu. Etrafımızın polis tarafından sarıldığı, dışarı çıkışımıza izin verilmediği, saldırıya uğradığımız gibi haberler de dolaşıma girdi. Ancak sorunun özü tehdit ve birikme sınırında kaldı uzunca bir süre.
Bu arada birçok milletvekili, baro başkanı, haber kanalları, sendikacılar ile yoğun telefon görüşmeleri yapıldı. Vali ile yapılan görüşmede, Vali'nin "olayın kontrol altında olduğu" aktarıldı. Ancak bu haber tarafımıza ulaştığında hala daha alınmış herhangi bir güvenlik önlemi bulunmamaktaydı.

KOZAĞAÇLI: TEK DERT DAYANIŞMA
Telefonlarımızın çalma hızından anladığımız kadarıyla yaşadıklarımızın medyada yaygın bir biçimde yer alması ile birlikte öğretmenevi yönetimi ile görüşmeler başladı. Sürekli etrafın sakinleştirilmesi için çaba harcandı. Öğretmenevi yönetimi ile Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı arasında görüşme yapıldığı sırada etrafta bekleyenler de toplandı ve bir anda gerilimin tırmanacağı kaygısı oluştu. Ancak Selçuk Kozağaçlı, kapsayıcı ve açıklayıcı bir konuşma yaparak, Soma'ya dışarıdan gelen herkesin dayanışma için geldiğini, kimsenin siyasi görüşü ile bir ilgilerinin olmadığını, tek dertlerinin dayanışma olduğunu anlattı.

TEPKİLERİ YATIŞTIRAN DİYALOG
Bina etrafında bekleyen kitle içinden "Sizin burayı Gezi'ye çevirmek istediğiniz söylendi", "misafirlerin başımızın üzerinde yeri var, ama siyaset yapılmasın" gibi tepkiler verildi. Ancak bir süre sonra insanlar daha sakin tepkiler vermeye başladılar ve ortamdaki gerilim yavaş yavaş yatıştı.
Bu tartışmanın sürdüğü sırada sınırlı sayıda polis memuru da öğretmenevine geldi ve yine eş zamanlı olarak CHP ve MHP İlçe Başkanları da mekana geldi. CHP İlçe Başkanı "sağduyu çağrısı" yaptı ve "Hepimiz aynı acıyı yaşıyoruz" dedi.

MHP: MEKANI TERK EDİN
Ardından söz alan MHP İlçe Başkanı ise, herkesin acı içinde olduğunu vurguladıktan sonra, ilçeye dayanışma için gelenlerin gitmesini istedi. Soma’nın ticari bir yer olduğunu ve ortadaki tablonun bu imajı zedelediğini ileri süren MHP yöneticisi, herkesin daha kötü ve provokatif olaylar yaşanmaması için mekanı bir an önce terk etmesi gerektiğini söyledi.
Bu konuşmanın ardından önce bekleyenler öğretmenevini terk etti. Ardından avukatlar, gazeteciler ve destekçiler kontrollü bir biçimde kalacakları evlere dağıldı.

FACİANIN KIYISINDAN DÖNÜLDÜ
Soma halkının içinde bulunduğu ruh hali ve karşı karşıya kaldığı felaket, belki Türkiye’de eşi benzeri olmayan acılardan. Ancak burada yürütülen sistematik kışkırtma taktikleri, Türkiye siyasi tarihinden de çok tanıdık. Yandaş medyanın “Soma’yı yeni bir Gezi yaratmak için başlattılar” saçmalığı ve ilçeye gelen yetkililere halkın tepkisinin ardından ‘yetkililerin’ ortaya saçtığı komplo teorilerinin sokakta yansımasıydı olanlar. Dün sonuçları çok ağır olabilecek bir olay, bir nebze bilgi kirliliği yaşanmışsa da, oldukça kontrollü bir biçimde engellendi.

HER ŞEYE RAĞMEN SOMA KALBİ
Ancak hükümet, Soma halkını desteklemek için gelenlere karşı geliştirdiği dilden vazgeçmediği sürece, bu kadar hassas ve duygusal bir ruh hali içerisinde olan insanların bir kısmının manipüle olması ve elim olayların yaşanması kaçınılmaz olacak.

Yaşattığı bu acının hesabını vermek, yaraları onarmak yerine acının vurduğu insanları onlarla dayanışmaya gelenlere karşı kışkırtan hükümet, başarılı olamadı. O yüzden yaşadığı bu acı ve bu kışkırtma politikalarına rağmen acısını, ilçesini bizimle paylaşan Somalılara teşekkür ediyor, sonuna kadar onların yanında olduğumuzun altını çiziyoruz. 

KarşıDireniş'ten Burak Öz, Sami Menteş, Can Bursalı ve ÇHD avukatlarından Ceren Uysal

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Soma'da ihmal skandalı



Soma'daki katliama trafo değil, aktif olmayan maden damarında çıkan iç yanma yol açmış





Elektrik Mühendiseri Odası (EMO) İzmir Şubesi Soma’da meydana gelen patlamanın nedenini ve tespitlerini Karşı Direniş’e anlattı.

EMO İzmir Şube Başkanı Mahir Ulutaş ile beraberindeki elektrik ve maden mühendislerinden oluşan heyet, dünden beri Soma’da incelemelerde bulunuyor. Maden ocağındaki patlamanın trafodan kaynaklanmadığını ileri süren EMO yetkililerinin ilk araştırmaları sonucu ulaştığı bilgiler skandal nitelikte. Şirket yetkililerinin sorumluluğu üzerinden atmak için 'trafo yangını' bahanesine sığındığını ileri süren EMO yetkililerinin Karşı Direniş’e verdiği bilgiler şöyle:

  • Patlama, daha önce açılmış ama şu an aktif olmayan bir maden damarının içten içe yanması sonucu meydana gelmiş.
  • Yangın Yönetmeliği gereği maden ocağında yağlı trafo kullanılması mümkün değil. 
  • Kullanılan kuru trafo da böylesi büyük bir yangına sebebiyet veremez. 
  • Patlamanın trafodan kaynaklandığı açıklanarak bazı gerçeklerin üzerinin örtülmeye çalışılıyor.




Bölgedeki incelemelerine devam eden heyet gün içerisinde detayları gün ışığına çıkaracaklarını söyledi.




3 Mayıs 2014 Cumartesi

'Adalet Sarayı'nda' Cüppeli İsyan!

1 Mayıs'ta gözaltına alınanların serbest bırakılmaması üzerine avukatlar, Çağlayan Adliyesi'ni işgal etti. Avukatların açıklaması şöyle: 


BASINA VE KAMUOYUNA
1 Mayıs 2014 günü gözaltına alınan 171 kişi hakkında bugün ikinci kez “ek gözaltı kararı” alındı. Matbu ifadelere dayandırılan ve adeta bir şablonun üzerinde “kes-yapıştır” yöntemi ile hazırlanan ilgili ek gözaltı kararı hukuki dayanaktan yoksundur. 2 gündür İstanbul Adliye binası içerisinde bu ve benzeri kararlara karşı gereken tüm itirazları yapmış olmamıza rağmen, olağan hukuk yollarının kasti olarak tıkandığı, en basit usul kurallarının dahi ayaklar altına alındığı açıkça ortadadır. Karşımızda en ufak bir sorumluluktan dahi kaçınan bir Adliye bürokrasisi, ancak daha da önemlisi bu bürokrasiyi yaratan bir siyasi algı söz konusudur.
1 Mayıs’ta gözaltına alınan kişilerin İstanbul Emniyeti’ndeki tüm yasal işlemleri bitirilmiş olmasına, daha fazla gözaltında tutulmalarını gerektiren tek bir hukuksal gerekçe bulunmamasına rağmen bu şekilde alıkonulmalarına, hukukçu kimliğimiz gereğince artık sessiz kalmamız beklenemez. 1 Mayıs gözaltıları ile ilgili yürütülen tüm işlemler hukuksuz olup, 171 insanın özgürlüğünü keyfi olarak kısıtlayan bu uygulamanın bir an önce terk edilmesi gerekmektedir.
Bizler 1 Mayıs’ta gözaltına alınan kişilerin soruşturma sürecini takip eden avukatlar olarak, bu hukuksuzluk sona erdirilip, gözaltılar Savcılığa getirilene kadar İstanbul Adliyesi’nde beklemeye devam edeceğiz. Tüm meslektaşlarımızdan yanımıza gelmelerini bekliyor, duyarlı kamuoyunu bizlerle ve gözaltındakilerle dayanışmaya çağırıyoruz.
1 Mayıs gözaltılarını takip eden avukatlar